Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

hoppa

Resim
Bir susuşta bin türlü şey söyledi. Kusursuzdu. Yanakları al al, terlere baktı inleyen. Açtı gözlerini. Yirmi bir yıl sonra, ilk defa açabildi. Erittiği gerdanlıklar su olmuş kanalizasyon köşelerinde vedalaşıyorlardı sevdikleriyle. O, için için ağladı. Sevmezdi vedaları. Sessizce döndü arkasına, yanakları al al, gözyaşlarına baktı. Çizik çizikti yağmurları. Ay tutmuş da kristalleşmiş gibiydi içindeki su baskını. Ve gitti... Arkasından bakakalan pek çok insan, şaşırmadılar pek. Beklenir olması bazı şeylerin tadını mı kaçırır, yoksa katlanılmasını kolay mı kılar bilemezdiler. Zaten bu soru üzerinde hiç düşünmediler. "Yaşayıp görelim." dersen hayat daha güzel. Gitti umursamaz. Gitti, umursadığı kadarıyla. Umursadıkları yetmişti ona. Vedalaştığı prangaları ve o, tam tersi yöne, tam tersi vakitlere koşar adım kaçtılar. Hiç pişman olmadılar ileride de. İleriyi bilmek çok da zor değil. İleri hakkında konuşmak da geriye bakmak kadar rahat; o kadar acı. Çıngırak sesleri duyuldu at

En hafif meşrep mevsim hangisidir?

Resim
En hafif meşrep mevsim ilkbahardır ya da sadece bahar; çünkü “İlkbahar gelince hayat bir başka güzel olur.” klişesi çok cüretkardır aslında, bilmezsiniz. Kediler neden dama çıkıyor ve haykırıyor? Mart neden kapıdan bakıyor ve eş zamanlı olarak da kazma kürek yaktırıyor? Bir diğer neden de polenlerin rahatsız edici boyuttaki bir müstehcenlikle oraya buraya savrulması ve sonuç: herkes kaşınıyor. Öte yandan insanlar her gördükleri karşı cinse aşık olduklarını sanıyorlar. Aslında bu da bir klişe; ama seni baharın oynaşçılığından korumaz. Bu durum fena da sayılmaz. Nitekim insanlar şen şakrak olur, alkolizm doyuma ulaşır ve ulaştırır. Tabi eğer “bahar”ı veya “ilkbahar”ı beklemek isterseniz, daha çok var.

"Gustave Flaubert - Madam Bovary" Kitap Eleştirisi (Kitabı okumuş olanlar için)

Resim
“...Ateş her yanını aydınlatıyordu onun, çiğ ışık giysisinin örgülerine, beyaz teninin gözeneklerine, arada bir kırptığı gözkapaklarına doluyordu. Yarı açık kapıdan rüzgar estikçe büyük bir kırmızı ışık geçiyordu üstünden.” Kendi çaresizliğinde aşka sarılan bir kadın o kadar çok sever ki, zaten saçmalık olan aşk kavramı iyice manasızlaşır. Kadının yapamayacağı şey kalmamıştır artık; ve bunun getirisiyle beraber dağılan hayatları toplamaya çalışmak “kaçışma aşkı”nın büyüsünden de büyük bir zorluktadır. Madam Bovary’nin hayat çizelgesini bu şekilde tarif etmek en doğrusu. Huzursuzluk. Madam Bovary’nin hikayesinde bildik bir aşk öyküsü var aslında. Kocası, onu öyle çaresizce sever ki ve o kadar iyidir ki, öylesine sıkıcı bir adama dönüşüverir. Yaptıklarından dolayı Madam Bovary’yi tamamiyle suçlamak ahlaken doğru gelse de insan doğasına baktığımızda bu suçlamanın ahlaksızlığına tanık oluruz. Kimimiz onun kadar lüks, para, unvan arasak, hiçbirimiz de Charles’la mutlu olamazdık. Ki

"Chares Dickens - Büyük Umutlar" Kitap Eleştirisi (Kitabı okumuş olanlar için)

Resim
- Bunun ne olduğunu biliyor musun? - Evet efendim, göğsünüz… - Hayır! Bu benim kalbim, ve kırıldı… Bazı hayat döngülerinde tutulup kalmak herkesin yaşadığı bir anı değildir. En azından gördüklerimi söylüyorum size; yalan söyleyecek değilim. Kalbin en ortasından, kanamayı bile geciktirecek denli ince bir çizgiyle kanırtan yaşam öyküleri, gerçek olmasalar da, eninde sonunda yaralar bazı yürekleri. Yazacak çok şey var ve bir o kadar da az… Klişeler iyi satar diye değil, birazdan kanamaya başlayacağım, ondan çabucak atmak istiyorum üzerimdeki vazifeyi. Charles Dickens’ın “Büyük Umutlar”ı kalın bir kitap, evet; ama her sayfa sayısını hak etmiş bir roman. İçinde aşkı, nefreti, nankörlüğü, sersefilliği, zenginliğin uçarı havasını, patlayan balonları, mahkûmiyetin soluk isini aynı anda duyumsatan bir eser. Sanki Pip ile ben de çocuktum, ergendim, olgunlaştım ve büyüdüm. Sanki Estella’ya ben de âşıktım. Sanki hayatımın en verimli dönemind