Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kopuk Karalama // Çelişkiler-1 \\ Açılışlar Mutlaka Kırgın Olmalı

Resim
Alev aldı kör korlarım... Neden niçin bu çabam yalnız kalmaya? Birine olan sevgimi gösteremedikten sonra bir şeyler hissetmiş varsayabilir mi bir insan kendini? ...Rakımdan bir yudum alıyorum ve dumanı kağıt parçalarına üflüyorum. Anason kokusu burnuma geri çarpıyor. Bir, "Oh!" çekiyorum; kimseye aldırmadan, seslice. Dünyaya haykırabildiğim tek şey zevklerim işte! ...Gözlerine bakamazdım ben sevdalandıklarımın. Senin gözlerinde ise kaybolabilirdim...Tek hamle gerekiyordu belki de seni kendime çekmem için, belki de kendimi kandırıyorum. Aslında gerçekleri kabul etmek istemiyorum... Bir nefes. Bir nefes daha... Kendisini bulabilmek için boğulmayı bile göze alabileceğini kimse bilemeyecek. Uğraşılması zor; ama bence buna değer biri. O ise... Umrunda değil ki! Sadece gülümsemek istiyor. Çünkü normalde hayat O'na çok basıyor. Sevse, sevdiğini anlamıyor. Kızsa, kızdığını sonra idrak edip sinirini kendisinden çıkarıyor. Bu insan özel üretim mi? Sevdikçe, zavallılaşıyorum ben.Bir

Erik Ağacı

Resim
Sen, "yokken" daha güzelsin bende. Çünkü bakışım güzel benim o sahneye. Yanında yetim kalır tüm duyargalarım; Gözlerimin nefesi kesilir, Dudaklarımın dokusu değişir, Kulaklarım lezzetinin güzelliğini fısıldar, Tenim, parfümünü emip derimin altına sarar. Sen, "varken"; tüm bedeninle benimken, Parçalanmış safsatalar sarıverir beni. Uzağında tutuşur alevlerim; Kollarım kendileriyle kavuşur, Gözlerim kaçacak başka bir bedenle savuşur, Dudaklarım gülümser, gülümsedikçe beynim kaçışır, Ağzımdan çıkan kelimeler, ok gibi, sivrilir. Sonra bir gün, "Gidiyorum ben" dersin. Beynimden önce bedenim algılar bulamadıklarını. Çünkü bedenim, varlığınla karışmıştır çoktan. Bedenim, tüm vazifelerinin gidişatını kafasına göre değiştirdiğinden, Seni duyumsayabilmek için çektiği çileden, Ve bunu beyne asla aktaramadığı için kalpten, Sunturlu küfürler ederek uzaklaşır. Benimle kalan, ben bile değilmişim demek ki. Kısıtlanmış ruhum, kendini benden koparalı çok olmuş. Yalnızlık saf

Ekilmiş Eksiklik

Mırr... Mırr... Uyandı seslere. Gümbür gümbür gelen cızırtı dimdik etti tüylerini. Etrafına bakındı. Kimse yoktu aslında; sahip olamadıkları gibi. Sessizliğe gömülen bedeni derin bir nefes aldı. Kimse yoktu aslında işte; kimsenin tekme atamayacağı gibi. Sokak köşeleri en sevdiği yatak yorgandı hep. Çünkü kalabalıkta asla zarar veremezlerdi ona, kaybolup giderdi bir birey olarak. Çamurlanması önemli değildi. Önemli olanları çoktan yitirmişti. Mırr... Mır... Kafasını okşadı tanımadığı bir el. Aniden uyandı. Önce tırmalayacak gibi oldu; fakat şevkatliydi okşayan el. Dinlemeyi seçti. Gözlerini kıstı, oturur pozisyonda kendisini okşayan ele baktı. Açıkladı kendisini o el, dillere döktü sevdasını. "Sevgi çok arsız." dedi kendi kendine. Aldanma şimdi bu gece. Kuyruğunu salladı tepkisizce. Okşayan el, geri çekildi. Halbuki sadece hissettiklerini sezdirmişti. Ertesi gün, yine aynı köşesinde, aynı miskinlikle gerinirken gördü o eli. Bu sefer yanından ilgisizce geçip gitmişti. "Mı

Kamaşan Mavi'lerim

Resim
Şu an, bir mucize; çocuklar kar topu oynamasa bile. Yürüyerek izlediğim yollar, pisliklerini örttü nihayetinde. Adım adım gelen ayak izleri bile bozamaz bu saflığı, şimdi doğanın sustuğu zaman işte. Kar yağıyor... Doğa'nın es notalarını en gürültülü şekilde duyurmaya çalıştığı bu günler hiç gelmeyecek sanıyordum ben artık. Temizlenmeye çağırıyor işte insanları. İnsanlar da güzel şeyleri hep yok etmeye çalışıyorlar. Arabalarına yapışan çamurlar umurlarında değilken, arabalarını kaplayan bembeyaz dantelleri olabildiğince fırlatıyorlar yerlere. Üstlerine basmak için, hepsinden sadece tek bir tane olan bir milyon beyazlığı iyice temizliyorlar hayatlarından. Çocuklar... Kendimin on beş sene önceki hali gözlerimde canlanıyor bembeyaz parkın yanından geçerken. Çünkü şu an orada kimse yok. Çalıştırılmayan arabaların üstü kar örtülü, çünkü hiçbir çocuk kar topu oynamamış. Eskiden bütün sokaklar el izleri taşıyan arabalarla çevriliydi. Arabalar değil, tembellik fazlalaştı şimdilerde. Kardana

Kağıt Tomarı

Kesildi sesler. Kulağımdaki tek ezgi daktilo tıkırdamaları şimdi. Hayattaki en büyük gürültüler. Çünkü ne zaman tıkır tıkır gitseler, ya geçmiş ya da gelecek bir kırılmışlığın yankılanmaları onlar. Bazen bilinç dışı, bazen de gözle görülür sızlamalarla; en gerçek olanlar onlar. Daktilo tıkırdamaları. Mutsuzluk maratonu başlasın! Mutsuz insanlar metropolit şehrimizde, dağ taş tepe kanlar içerisindeyken, hayran kalınsın tarihine. En ufak burukluk sığmasın kalplere. Sadece ağlayalım. İfadeden kaçınalım. Yaratmayalım. Yazmayalım. Çünkü yüzyıllardır kovulmuş evlerden yaratmak. İfadenin en çıplak hali. Yoksa nasıl koyunlaşırız ki? Maraton. Sevgisiz kalmış küçük veletler ağlasınlar çevremizde. "Bir mendil al be abla." desinler. "Tükürürüm bak para vermezsen." bile desinler; ama çizgilerimizi belli eden ufak kaçamaklar kaçışsın bedenimizden. Sızım sızım sızlasın dizlerimiz. Yağmura yoralım her şeyi. Çamur biriksin çatlak asfaltlara. Şehrin kırgınlıklarına. Otobüsün buğulu c

Sür-Ali Sureti

Bir kutu mu koymuştum başucuma? Yok yok, portakalımı pabucuma sokuşturmuştum. Karaladıklarımı kağıttan gemi yapıp yüzdürmüştüm küveti doldurup; ama nasıl bir cümle ki bu? Nereye karalayacağım ki başka? Dur bakayım... Duvarlara yazıyordum bir ara ben, değil mi? Yaşadıklarımın üstünü çiziyordum. Duvar, ah o lanet duvar, bembeyazdı ya, bütün bildirdiklerini ifşa ede ede üstüme geliyordu. Benim bir suçum yok. Şimdi ise parlament mavisi. Boyattı geçen hafta babam. Bir film mi izlemiş ne, korkmuş bana bir şey olur diye. “Sakın!” dedi, “Bir çizik görmeyeceğim üstünde.” Eskiden bunu bayramlarda giydiğimiz gömlek için derlerdi annelerimiz: “Bir kırışıklık görmeyeceğim.” Zaman değiştikçe, sanatın formatı ve sanat saydıklarımızın çıplaklığı öznelleştikçe, ebeveynlerin tehditkar öğütleri de değişiyor demek. Öğüt mü? Tabiî ki. Kıssadan hisse, duvarı çizme yoksa güzel bir pataklarım seni diyor bana açıkça. Şimdi, buna ben öğüt demeyeyim de neye diyeyim? Kırmızı bir kalem aldım elime.