Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Günce

Çocukluğum Suadiye 'de, uzunca bir sokakta geçti. Okul dönemi biter bitmez anneannemin evine taşınır, tüm yazı orada geçirirdim. Az araba, bol akran, çok hareket ve fazlaca hayal ürünü ile ürettiğimiz oyunlarla yemek yemeyi bile unuttuğumuz günler geçirirdim.  Gece olunca ben anneannemin kucağında yatardım, birlikte televizyonda film izlerdik, o uyuyakalırdı. Odalarımıza geçtiğimizde dayımın zamanında evde gizli sığınaklar yaratıp sakladığı kitaplara göz atardım; hepsi eskimiş kağıt kokan ve içinde çoğu kişinin duymak istemeyeceği fikirler barındıran hayal dünyalarıydı. Uykuya daldığımda, kendi hayal dünyamla baş başa kalır, tüm gün özümsediğim bilgi birikimi ve deneyimlerden bağımsız dünyalarda kah büyülenir kah kavrulurdum. Büyümeye başladığım o dönem geldiğinde kafamda binlerce soru, hala sokakta top oynamak isterken bir yandan top oynadığım çocuğa baktığımda karnıma giren ağrıları keşfetmeye çalışıyordum. Her şey her gün defalarca karışırken hayat da devam ediyordu: sokaktaki a...
En son yayınlar

Denize Doğru

Yaşanacak her şeyi yarım kalmıştı. Her şeyi yarım bırakmıştı ve daha yapmak istediği çok şey vardı. Durdu. Sigarasızlık, düşünmesine ket vuruyordu. Sigara içiciliğini de yarım bırakmıştı; herkes ve her şey gibi. Konsantre olmaya çalıştı. Eski İstanbul manzaralı penceresinden hayat koşuşturmalarını izledi biraz. Dışarıdaki havayı gözleriyle soludu; bir an kendi acelelerini unutmak için. Dalmış. Şehrin ışıkları yanmış. Gökyüzü kırçıllı masmavi. Baktığı kömür gözlerin rengine boyanacak Dünya az sonra. Biraz daha beklemeli... Kendisinden bahsederken hep üçüncü kişi kullanması, yabancılaşma, hırçınlaşma ve sahipsizleşme demek olduğu kadar, - eğer keskin bir zeka bunu kavrarsa aynı zamanda şeffaflaşma da demekti. "Ben" demeden birçok gerçeği açığa vurabilirsiniz kendinizle ilgili. Yazdığım bütün satırları heba edesim var.  Çünkü ben, bende değilim. Bir kadeh şarap. Üzerinde çay lekeleri olan defterin her sayfasının sağ üst köşesi çevrilmekten silikleşmiş. Kendi yazım...bazen ...

Nihayet Makamı

Gözlerini bir anda açtı; sanki unuttuğu bir şeyi hatırlamıştı. Yataktan doğruldu. Saçlarını karıştırdı. Kalkıp aynaya baktı. Vücudunda dünden kalma bir iz aradı. Bulamadı. Tepkisizce yüzünü yıkamaya gitti (hikayelerde işemek-sıçmak olmaz) . Aynada yüzüne odaklandı uzunca bir süre. " Eskiden pişmanlıklar vardı en azından hissedebildiğim. " dedi. Bu kadar umursamaz olduğuna sıkıldı içi. Hissizleştikçe umursananlar da değişmişti. İçi sıkılıyordu, şımarıkça tatminsizdi; ama bu, bilerek yaptığı bir şey değildi. Detaylara giremeden her olguyu gerisinde bırakıp kaçmak istiyor, sonra başka bir şeye çok heyecan duyarken zaman dalgalarının altında kalıyor ve yine sıkılıyordu işte. Vardı bir sebebi... Mesela, yazdığı hiçbir yazı ona yetmezdi. Hiçbir zaman kendini yeterince ifade edebilmiş hissedemezdi. Çünkü, hiçbir şey hayal ettiğiniz kadar güzel değildir. Hiçbir'liklerle yaşamını idame etmek, kaçınılmaz bir realite olup çıkmıştı. Kendine katlanamadığı kadar, başkalarına da ...

Şerefe!

Dünyanın kösteği tepeme bindi. Işıklara kör kaldım. Önümde parladıklarını göremeyip başka yönlere bakarım. Yıldızlara oyunbozanlık yaptım. Misketlerimi toplayıp aralarından ayrıldım. Gök kubbe nemli... Gök kubbe bağnaz... Suçu hep ona attım. Beni ağlattı! Beni hiç bağışlamadı! Bağışlamasını dilemedim oysa... Önümü sürmekten başka toparlanamadım. Halbuki sonsuz bir şeye elini uzatsan tutabilirsin; uzağına kaçamaz, başlangıç noktası olamaz. Göğe dokun... Göğe göz kırp. Kirpiklerine dolduğunu hisset. Kirpiklerinden solu. Hem, bir martı vapura eşlik ediyorsa göğe havalanmış sayılmaz mı? Karaysa yaşamın, uçmaktan mahrum kalmak zorunda mısın? Soğuktan parmakların şişsin, dudakların morarsın; göğe at bakışlarını. Rüzgarın bohçasına bırak. Rüzgarı hissetmezsen, üşür müsün ki? Her şey inanmak veya hissetmekle başlar nihayetinde. Kartpostal hayatların içerisinde sürüklenip durmak; karınca yuvasına harç döküp kurumasını beklemek ve sonra sanki katliam yaratmamış gibi o proto...

Çarpışma

Acıyla açtı gözlerini. Geçmişte kaçındığı bütün hisleri, sanki bir anda yüreğine çöreklenmişti. Nefes nefese mutfağa sürüklenip bir bardak su içti; sanki birikmiş çoraklığını asla dindiremeyecek gibi. Haklıydı kendince. Pişmanlıklarını kanalizasyon borularına savuşturması yetmemiş, iç denizine akıtmış ve hepsini canlı tutmuş biriydi. Ne yapsa değişemezdi. "Can çıkar huy çıkmaz" statik tutumunun gözler önüne serilmiş haliydi.  Kendine mahkum olmak veya tutsak kalmak... Farklı yazınca hissiyat değişir mi? Kelimeler bazen ne kadar anlamsız! Sadece bir araç yazım; iletişim denen insan icadı, başkalarına kendini anlatma çabası. Oysa doğru kelimeleri bulmak için çırpınmak, başlı başına bir savaş değil mi? - Bu noktada yazar hikayesini yarıda keser ve kelimelerin ifade ettiklerini düşünmeye başlar. Ya bunca yıl doğru konumunu bularak yaratmaya çalıştığı her şey bir illüzyonun eseriyse ve en baştan beri asla gerçeklik yaşatmayacak, gerçekliği ifade edemeyecek bir sevdaya tutulduys...

Kopuk Karalama // Çelişkiler-1 \\ Açılışlar Mutlaka Kırgın Olmalı

Alev aldı kör korlarım... Neden niçin bu çabam yalnız kalmaya? Birine olan sevgimi gösteremedikten sonra bir şeyler hissetmiş varsayabilir mi bir insan kendini? ...Rakımdan bir yudum alıyorum ve dumanı kağıt parçalarına üflüyorum. Anason kokusu burnuma geri çarpıyor. Bir, "Oh!" çekiyorum; kimseye aldırmadan, seslice. Dünyaya haykırabildiğim tek şey zevklerim işte! ...Gözlerine bakamazdım ben sevdalandıklarımın. Senin gözlerinde ise kaybolabilirdim...Tek hamle gerekiyordu belki de seni kendime çekmem için, belki de kendimi kandırıyorum. Aslında gerçekleri kabul etmek istemiyorum... Bir nefes. Bir nefes daha... Kendisini bulabilmek için boğulmayı bile göze alabileceğini kimse bilemeyecek. Uğraşılması zor; ama bence buna değer biri. O ise... Umrunda değil ki! Sadece gülümsemek istiyor. Çünkü normalde hayat O'na çok basıyor. Sevse, sevdiğini anlamıyor. Kızsa, kızdığını sonra idrak edip sinirini kendisinden çıkarıyor. Bu insan özel üretim mi? Sevdikçe, zavallılaşıyorum ben.Bir...

Erik Ağacı

Sen, "yokken" daha güzelsin bende. Çünkü bakışım güzel benim o sahneye. Yanında yetim kalır tüm duyargalarım; Gözlerimin nefesi kesilir, Dudaklarımın dokusu değişir, Kulaklarım lezzetinin güzelliğini fısıldar, Tenim, parfümünü emip derimin altına sarar. Sen, "varken"; tüm bedeninle benimken, Parçalanmış safsatalar sarıverir beni. Uzağında tutuşur alevlerim; Kollarım kendileriyle kavuşur, Gözlerim kaçacak başka bir bedenle savuşur, Dudaklarım gülümser, gülümsedikçe beynim kaçışır, Ağzımdan çıkan kelimeler, ok gibi, sivrilir. Sonra bir gün, "Gidiyorum ben" dersin. Beynimden önce bedenim algılar bulamadıklarını. Çünkü bedenim, varlığınla karışmıştır çoktan. Bedenim, tüm vazifelerinin gidişatını kafasına göre değiştirdiğinden, Seni duyumsayabilmek için çektiği çileden, Ve bunu beyne asla aktaramadığı için kalpten, Sunturlu küfürler ederek uzaklaşır. Benimle kalan, ben bile değilmişim demek ki. Kısıtlanmış ruhum, kendini benden koparalı çok olmuş. Yalnızlık saf...