Ana içeriğe atla

Kamaşan Mavi'lerim


Şu an, bir mucize; çocuklar kar topu oynamasa bile. Yürüyerek izlediğim yollar, pisliklerini örttü nihayetinde. Adım adım gelen ayak izleri bile bozamaz bu saflığı, şimdi doğanın sustuğu zaman işte.

Kar yağıyor... Doğa'nın es notalarını en gürültülü şekilde duyurmaya çalıştığı bu günler hiç gelmeyecek sanıyordum ben artık. Temizlenmeye çağırıyor işte insanları. İnsanlar da güzel şeyleri hep yok etmeye çalışıyorlar. Arabalarına yapışan çamurlar umurlarında değilken, arabalarını kaplayan bembeyaz dantelleri olabildiğince fırlatıyorlar yerlere. Üstlerine basmak için, hepsinden sadece tek bir tane olan bir milyon beyazlığı iyice temizliyorlar hayatlarından.

Çocuklar... Kendimin on beş sene önceki hali gözlerimde canlanıyor bembeyaz parkın yanından geçerken. Çünkü şu an orada kimse yok. Çalıştırılmayan arabaların üstü kar örtülü, çünkü hiçbir çocuk kar topu oynamamış. Eskiden bütün sokaklar el izleri taşıyan arabalarla çevriliydi. Arabalar değil, tembellik fazlalaştı şimdilerde. Kardanadam aramadı gözüm zaten; gözü aç demesinler diye. Sadece el izleri bekledim. Parktaki beş numara ayak izleri görmek istedim. Neyseki hayallerim var elimde. Hayallerimi on beş sene öncesine götürebildim. Kendimi gördüm. Tek başıma dahi olsam, koşturdum o parkta. Yere fırlattım kendimi. Burnum kızardı soğuktan. Dilime değdi kar taneleri, kaçıştı parmak aralarıma. Gökyüzüne baktım. İsli bir hava, işte dünyanın en güzeli görebileceğimiz.

Hayattaki bütün çirkinliklere inat, kafamızı kurcalayan bir ton depresif düşünceye inat; kar yağıyor. "Hala bir umut var." diyor bize usulca. Üstünü örttüğü vasat dünyaya en taze rengi bahşediyor, boyuyor, temizliyor. Bırakalım insanlar hala somurtsun bilmemkaç bin yüz lira eden arabalarında. Kaloriferlerini yaksınlar en artılarda. Omuzlarına beyazlar düşmesin diye açsınlar şemsiyelerini. Kapatsınlar panjurlarını açık ışık girmesin diye gözlerine.

Bırakalım.

Çünkü elimizde sadece bu var. İçten içe romantik tek bir yalnızlık var: Kardaki koşuşturan mutluluğumuz. Ve şu an, bir mucize; dudaklarımı yukarı kaldıran, kapkara vücudumu aydınlatan bir mucize.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Chares Dickens - Büyük Umutlar" Kitap Eleştirisi (Kitabı okumuş olanlar için)

- Bunun ne olduğunu biliyor musun? - Evet efendim, göğsünüz… - Hayır! Bu benim kalbim, ve kırıldı… Bazı hayat döngülerinde tutulup kalmak herkesin yaşadığı bir anı değildir. En azından gördüklerimi söylüyorum size; yalan söyleyecek değilim. Kalbin en ortasından, kanamayı bile geciktirecek denli ince bir çizgiyle kanırtan yaşam öyküleri, gerçek olmasalar da, eninde sonunda yaralar bazı yürekleri. Yazacak çok şey var ve bir o kadar da az… Klişeler iyi satar diye değil, birazdan kanamaya başlayacağım, ondan çabucak atmak istiyorum üzerimdeki vazifeyi. Charles Dickens’ın “Büyük Umutlar”ı kalın bir kitap, evet; ama her sayfa sayısını hak etmiş bir roman. İçinde aşkı, nefreti, nankörlüğü, sersefilliği, zenginliğin uçarı havasını, patlayan balonları, mahkûmiyetin soluk isini aynı anda duyumsatan bir eser. Sanki Pip ile ben de çocuktum, ergendim, olgunlaştım ve büyüdüm. Sanki Estella’ya ben de âşıktım. Sanki hayatımın en verimli dönemind...

Günce

Çocukluğum Suadiye 'de, uzunca bir sokakta geçti. Okul dönemi biter bitmez anneannemin evine taşınır, tüm yazı orada geçirirdim. Az araba, bol akran, çok hareket ve fazlaca hayal ürünü ile ürettiğimiz oyunlarla yemek yemeyi bile unuttuğumuz günler geçirirdim.  Gece olunca ben anneannemin kucağında yatardım, birlikte televizyonda film izlerdik, o uyuyakalırdı. Odalarımıza geçtiğimizde dayımın zamanında evde gizli sığınaklar yaratıp sakladığı kitaplara göz atardım; hepsi eskimiş kağıt kokan ve içinde çoğu kişinin duymak istemeyeceği fikirler barındıran hayal dünyalarıydı. Uykuya daldığımda, kendi hayal dünyamla baş başa kalır, tüm gün özümsediğim bilgi birikimi ve deneyimlerden bağımsız dünyalarda kah büyülenir kah kavrulurdum. Büyümeye başladığım o dönem geldiğinde kafamda binlerce soru, hala sokakta top oynamak isterken bir yandan top oynadığım çocuğa baktığımda karnıma giren ağrıları keşfetmeye çalışıyordum. Her şey her gün defalarca karışırken hayat da devam ediyordu: sokaktaki a...

Denize Doğru

Yaşanacak her şeyi yarım kalmıştı. Her şeyi yarım bırakmıştı ve daha yapmak istediği çok şey vardı. Durdu. Sigarasızlık, düşünmesine ket vuruyordu. Sigara içiciliğini de yarım bırakmıştı; herkes ve her şey gibi. Konsantre olmaya çalıştı. Eski İstanbul manzaralı penceresinden hayat koşuşturmalarını izledi biraz. Dışarıdaki havayı gözleriyle soludu; bir an kendi acelelerini unutmak için. Dalmış. Şehrin ışıkları yanmış. Gökyüzü kırçıllı masmavi. Baktığı kömür gözlerin rengine boyanacak Dünya az sonra. Biraz daha beklemeli... Kendisinden bahsederken hep üçüncü kişi kullanması, yabancılaşma, hırçınlaşma ve sahipsizleşme demek olduğu kadar, - eğer keskin bir zeka bunu kavrarsa aynı zamanda şeffaflaşma da demekti. "Ben" demeden birçok gerçeği açığa vurabilirsiniz kendinizle ilgili. Yazdığım bütün satırları heba edesim var.  Çünkü ben, bende değilim. Bir kadeh şarap. Üzerinde çay lekeleri olan defterin her sayfasının sağ üst köşesi çevrilmekten silikleşmiş. Kendi yazım...bazen ...